Hased eden kimseye ‘Hasid’ denir.
 
Hased, tedavisi mümkün olmayan en öldürücü ahlâk hastalıklarındandır. Hased eden kimse başkasının iyiliğine ve elindeki nimetlere üzülür, hatta bu nimetlerin onun elinden gitmesini ister. Gitmediğinde üzüntüsü artar. Bu hususta denilir ki:
 
‘Hased öyle bir ruh hastalığıdır ki, ona hiç bir doktor çare bulamaz. Yeter ki Allah (c.c.)’ın yardımı tahakkuk etsin.'
 
Bu nedenle hased, Müslümanın hayırlı amellerini yok eden çok çirkin bir ahlâktır.
 
Yahudi ve Hristiyanlar müminlere sürekli hased ederler. Kendileri îman edip Allah (c.c.)'ın fazlından yararlanamadıkları için müminlerin Rabblerinden gördükleri hayırları izledikçe hasetleri artar. Müslümanlar aleyhine çeşitli entrika ve desiseler düşünürler.
 
Halbuki Müslümanlar onların bu kötülüklerini hiç hak etmedikleri gibi tam tersi kendileri hakkında bile iyilik düşünürler. Kazdıkları kuyulara neticede hep kendileri düşerler. Fakat müminler arasında büyük sarsıntılara, karışıklıklara sebep olurlar. Bunların çoğunluğunun tam cezaları ise âhirette Cenab-ı Hakk tarafından verilecektir.
 
Hasid, Allah Teâlâ’nın vermiş olduğu nimetin kıskandığı kimseden çıkmasını istediğinden hiçbir zaman rahat ve huzur içinde olmaz. Faydalı olmayan, zararlı olan bir şeyin bir insandan uzaklaşmasını istemek, hased olmaz, gayret olur. İlmini, mal ve mevki ele geçirmek, günah işlemek için kullanan din adamından ilmin gitmesini istemek gayret olur.
 
Malını haramda, zulümde, İslâmiyeti yıkmakta, bid’atları ve günâhları yaymakta kullananın malının yok olmasını istemek de, hased olmaz, din gayreti olur. Bir kimsenin kalbinde hased bulunur, kendisi buna üzülür, bunu istemezse, bu günâh olmaz. Kalpte bulunan hâtıra, düşünce, günâh sayılmaz. Hatıranın kalbe gelmesi insanın elinde değildir. Kalbinde hased bulunmasından üzülmezse veya arzusu ile hased ederse günâh olur, harâm olur. Bu hasedini sözleri ve hareketleri ile belli ederse, günâhı daha çok olur. Hadis-i şerifde buyruldu;
 
“İnsan, üç şeyden kurtulamaz, suizan, tayere ve hased. Suizan edince, buna uygun harekette bulunmayınız. Uğursuz zan (tayere) ettiğiniz şeyi, Allah’a tevekkül ederek yapınız. Hased ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz!” (Mecmeu’z-Zevâid, Beyrut, ts., VIII/78; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, X /396; el-Câmu’s-Sağîr, Beyrut, 1990, h.no: 5983).
 
Tayere, uğursuzluğa inanmaktır. Suizan, bir kimseyi kötü zan etmektir. Bu hadis-i şerif’ten anlaşılıyor ki, kalpte hased meydana gelmesi, haram değildir. Bundan razı olmak, devamını istemek, haram olur. Hadîka’da deniliyor ki,
 
‘Kalbe gelen düşünce beş derecedir:
 
1. Kalpte durmaz, atılır, buna ‘hacis’ denir.
2. Kalpte bir zaman kalır, buna ‘hatır’ denir.
3. Yapmak ile yapmamak arasında tereddüt olunur, buna ‘hadisü’n-nefs’ denir.
4. Yapması tercih edilir, buna ‘Hemm’ denilir.
5. Tercih kuvvetlenip karar verir, buna ‘Azm’ ve ‘Cezm’ denir.
 
sorularlaislamiyet